MADDE 24.
(1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.
(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.
(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.
(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.
Hukuk bireyden topluma egemenlik alanı üzerinde sınırlayıcıdır ve bu durum hukukun niteliğindendir. Hukuka aykırı fiili hareketler hukuki kuralların aşılması anlamına gelmektedir. Hukuken korunan bir düzene bir menfaate bir kurala karşı koymak veya onunla çatışma halinde bulunmak hukuka aykırılıktır. Ayrıca suç teşkil etmektir. Suç; hukukta kusurlu fiil halidir. Ancak herhangi bir fiil değil, ceza hukuku kurallarını ihlal eden, ceza normu ile çatışan fiil suç oluşturmaktadır. Aksi takdirde ceza normu ile çatışan bir fiil yoksa suç da işlenmemiştir/yoktur.
Diğer taraftan suç, “kusurlu hukuka aykırı fiil” şeklinde tanımlanmakla hukuka aykırılığa salt objektif bir değer verilmektedir. Çünkü hukuka aykırılık hukuk düzeninin ulaşmaya çalıştığı amaçlarla da çatışan bir niteliğe sahiptir. Suç teşkil eden fiil bir ceza hukukuna karşı aykırılık teşkil etmektedir. Ceza Kanunu ihlal edilmediği sürece suç oluşmaz. Bu nedenle suç; hukukla çatışan, hukuka aykırı bir fiildir. Ceza hukukunda hukuka karşı aykırılık uzunca bir süre kusurluluk ya da ceza verilmesine yer olmayan hallerle birlikte ele alınmıştır. Bunun nedeni bir dönem suçun sübjektif bir hakkı ihlal ettiğine ilişkin görüştür.
Yetkili kişi ya da kurumların vermiş olduğu emirler, ast üst- amir memur ilişkileri çerçevesinde ast veya memur tarafından yerine getirilir. Yukarıda belirtilen Türk Ceza Kanunu’nun 24. Maddesi; emrin yerine getirilmesi hüküm altına alınmıştır. Maddenin birinci fıkrası kanun çerçevesinde hükmün yerine getirilmesi ile ilgili olmakla beraber, diğer üç fıkra amirin emrinin yerine getirilmesi üzerinedir.
Hukuka uygunluk çerçevesinde kanunun hükmünün ve amir emrinin yerine getirilmesi aynı zamanda verilen görevin kabulü ve yerine getirilmesi anlamı da taşımaktadır. Bunun nedeni emir alan kişinin aslında görevini yapması veya yerine getirmiş olmasıdır. Verilen görevin çıkış noktası kanunun hükmünün yerine getirilmesinde “kanun hükmüdür” vurgusuyla beraber diğer taraftan amirin emrinin yerine getirilmesi ise “emir” olarak algılanmaktadır. Her ikisi de fiili hukuka uygun kılanın görevin yerine getirilmesi doğrultusunda ortak bir noktada buluşmaktadır. Her iki durumda da kanuna karşı aykırı bir durum olmadığından dolayı hukuka uygunluk nedeninin birleştirilmesi sakıncalı değildir.
Örneğin, amirin emrinin yerine getirilmesi bir hukuka uygunluk nedenidir. Hukuka uygun veya hukuka aykırı ancak konusu suç teşkil etmeyen emri yerine getiren memur ya da astın fiili hukuka uygundur. Konusu suç teşkil eden emrin yerine getirilmesi ise bir hukuka uygunluk nedeni değildir, bu durumda emri veren ve emri yerine getiren emrin yerine getirilmesinden dolayı sorumludur. Hukuka aykırılık fiilin hukuku düzeniyle çatışma içinde olması, bir hukuk kuralını ihlal etmesidir.
Hukuk bir bütünlük taşımaktadır. Her bir hukuk dalı hukuk düzeninin bir parçasını oluşturmaktadır. Ceza Kanunu’nun içinde ticaret hukukuna, vergi ve idare hukuku içerisinde tazminat hukukuna ilişkin bir takım birbiriyle alakalı bütünlük taşıması hususunda iç içe geçmiş düzenlemeler bulunabilir. Hukuk düzeni dağılmaz/parçalanamaz, bunun sonucunda hukuka aykırılığın sadece ceza hukuku alanında kabul görmesi mümkün değildir. Hukuka aykırılık da bir bütündür ve tüm hukuk düzeni bakımından değerlendirilmelidir.
Bir eylemin suç olması için, eylemin ceza hukuku kurallarını ihlal etmiş olması ve eyleme ceza hukukunun içinde ya da dışında bir hukuk kuralı ile izin verilmemiş olması ya da eylemin yapılmasının emredilmemiş olması gereklidir. Suç tanımı aslında eylem ile hukuk düzeni arasındaki bir karşıtlık, çatışma halidir.
Hukuk dallarının kendine özgü yaptırım çeşitleri vardır. Ceza hukuku da düzen içerisinde özerk bir yere sahiptir. Ceza hukukunda hukuka aykırılık karşısında uygulanan yaptırım ceza hukukuna ait özgü bir “ceza” yaptırımıdır. Ceza hukuku kendi prensibi üzerinden ceza yaptırımına dâhil olan hareket dolayısıyla objektif bir hukuka aykırılık demenin yanı sıra suç teşkili üzerinden anlamlandırılır. Ceza hukukunda, hukuka aykırılığın sonucu cezadır.
Amirin ya da üstün emrinin yerine getirilmesinde iki çeşit emir söz konusu olabilir. İlki şekil ve içerik bakımından hukuka uygun emirdir. İkinci olarak emir konusu hukuka aykırı olan emir türüdür. Bu tür emirler de kendi sınırları içinde; içeriği hukuka aykırı olan fakat suç teşkil etmeyen emir ve içeriği suç teşkil eden emir şeklinde ikiye ayrılır. Emrin yasal olarak yerine getirilmesi, kanun hükmünde amir aracılığıyla yerine getirilmesinden ibarettir. Verilen emri yerine getiren ast/memur, emrin sınırları üzerine çıkmadığı sürece, emre uygun davrandığında, üst/amir tarafından verilen kanun hükmünü (emri) yerine getirmektedir. Kanun hükmünün (yasal emri) yerine getirilmesi halinde emri veren üstün/amirin fiili de, emri yerine getiren ast/memurun fiili de hukuka karşı aykırı değildir ev bu nedenle suç sayılmamaktadır. Suç sayılmadığı gibi emre uygun hareket edip emri yerine getiren fail de cezalandırılmamaktadır, çünkü emir üzerine hareket edip emri yerine getiren failin hareketi hukuka uygun olduğu için suç teşkil etmez.
Amirin verdiği emir hukuki çerçevede emrin veriliş ve uygulanış biçimiyle hukuka uygun olması esastır ve zorunludur. Verilen emrin şekil yönünden hukuka uyup uymadığı konusunda denetlenmesi de esastır. Hukuka aykırılık varsa ve ast/memur bu emri yerine getiriyorsa, ast/memur hukuka uygunluk nedeninden faydalanamaz ve emri yerine getirmekten sorumlu olur.
Konusu yahut içeriği suç teşkil etmeyen ancak kanuna karşı aykırı olan emir karşısında Anayasa memurunun kayıtsız şartsız itaat zorunluluğunun olmadığını kabul edilmiştir. Üst/amirin her emirlerine ast/memurun daimi itaat yükümlülüğü yoktur. Yetkili merci ve makamların verdiği emirler kanunlara bağlıdırlar. Kanun tarafından engellenmiş bazı durumlar haricinde emir alan memur da kendisine verilen emri denetleyebilir. Engellenen haller durumunda, memur aldığı emrin içeriğini ya da konusunu hukuka uygunluğunu ya da aykırılığını denetleyemez ve mutlak emrin hukuka uygun olup olmadığını araştırmaksızın aldığı emri yerine getirmek zorundadır. Mutlak itaate zorunlu hallerde, TCK madde 24 / 4’e göre; “Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.” emrin yerine getirilmesinden emri veren üst/amir sorumludur.
Ayrıca memur aldığı emrin hukuka aykırılığı sonucuna varırsa, bu durumda aykırılığı emri aldığı yere yani amirine bildirmek durumundadır. Fakat amir emir konusunda ısrar olur da verdiği emri birde yazılı olarak tekrar ederse memur aldığı emri yerine getirmek zorundadır. Dolaysıyla verilen emir memurun tespit ettiği gibi hukuka aykırılık taşıyorsa, emrin yerine getirilmesinden dolayı emri veren üst/amir sorumludur. Bu durum Anayasa madde 137 de şu şekilde ifade edilmiştir: “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.”
Bu madde üzerinden hukuka aykırı bağlayıcı bir emrin yerine getirilmesinde suça etkinin nasıl olacağı ise ayrıca tartışma konusu olmuştur. Emri veren amir ile emri alan ve emri yerine getiren memur arasındaki ilişki her zaman hiyerarşiktir. Bu hiyerarşik ilişki sınırları içerisinde emirlere itaat esastır. Dolayısıyla memur aldığı emri değiştirmeden ve geciktirmeden yerine zorunluluğu vardır.
Hiyerarşik yapı içerisinde memur açısından emrin yerine getirilmesini bir zorunluluk halidir. Memurun iradesi hukuka aykırı emrin yerine getirilmesine ilişkin olarak zorunluluğa sahip olduğundan ötürü bu durumda memurun irade özgürlüğü bulunmamaktadır.
Diğer taraftan devlet işleri her zaman için zamanında ve disiplin içinde yürütülmelidir fakat bu durum memuru hukuka aykırı durumlarda bağlayıcılık taşıdığından emri yerine getirme konusunda memuru mecburiyet altında bırakmaktadır. Ancak verilen emirde mutlaka bağlayıcılık esasına dikkat edilmelidir. Ast/üst hiyerarşik ilişkide itaat zorunluluğu kaçınılmaz olduğundan sadece bağlayıcı emirler için geçerlidir. Emrin yerine getirilmesi emri alan kişi tarafından incelendiğinde bir mecburiyet taşıdığından, bir zorunluluk hali durumu tezahür ettiği takdirde kişinin bu konuda irade özgürlüğünün olmadığı hukuki kural değeri olarak kabul edilmektedir ve bu durumda emri alan kişinin kusurluluğu söz konusu değildir.
Hiyerarşik ilişkinin yapısı ve kuralları itibariyle hukuka aykırı da olsa bağlayıcı emri yerine getirme zorunluluğu, emri yerine getiren açısından bir mazeret, sorumsuzluk nedenidir. Ceza kanunlarını bilmemek ise mazeret sayılmamaktadır. Ceza kanunu maçları arasında 5237 madde (1) de şu şekilde ifade edilir: “Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu hukuka aykırı bağlayıcı emrin yerine getirilmesini görüşe göre bir sorumsuzluk sebebi, mazeret sebebi olarak kabul etmiştir.” Bu görüşe göre Anayasa madde 137/1de yer alan “…bu halde emri yerine getiren sorumlu olmaz” ifadesi ile TCK 24/2 de yer alan “yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz” ifadesiyle uyumludur.
Ceza Kanunu madde 223/2 de yer alan “yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle işlenmesi” halinde “kusurun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararının” verileceği düzenlenmesine göre de artık Türk mevzuatında hukuka aykırı bağlayıcı emrin yerine getirilmesi ifadeleri açık şekilde kusurluluğu ortadan kaldıran nedendir.
Hukuka aykırı olan ve bağlayıcı emri yerine getiren fail hakkında verilecek karar beraat olmalıdır. Failin kusurunun bulunmaması halinde ceza verilmesine yer olmadığı kararı çıkarsa memur hakkında özel hukuk mahkemesinde tazminat sorumluluğunun olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Ceza Muhakemesi Kanunu madde 223/3 d “Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi, hallerinde, kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.” ifadesi memur bakımında adil olmayan sonuçlara neden olabilecek bir düzenlemedir. Anayasa madde 137’de “Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.” ve Türk Ceza Kanunu madde 24/3’de ise “Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.” kurallarına göre konusu suç teşkil eden emir hiçbir şekilde yerine getirilmez. Fakat askeri hizmetlerin yürütülmesi ve vaktin kısıtlı olduğu hallerde kamu düzeni adına ve güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.
Kanunla belirtilen bu tarz istisnalar halinde suç teşkil eden emirlerin yerine getirilmesinde emri veren sorumludur. Emri alanın emri yerine getirmesi hususunda hukuka uygunluğuna ilişkin fiili hataya düştüğü durumlarda ise emri veren amirin sorumluluğu devam etmekte olup, emri yerine getireninde istisnai olarak sorumsuzluğu söz konusu olabilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Anayasa’nın 2. Maddesinde de “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” denmektedir. Ana mesele aslında hukuk devletinin hukuk kurallarına bağlı olmasıdır. Dolayısıyla; mevki, makam ve kişi/kişiler herkes her yer devletin hukuk kurallarına uymak zorundadır ve hiçbir suretle suç teşkil eden bir emri verme yetkisine sahip değildir. Devlet hiçbir şekilde suç işleme ya da işletme gücüne sahip değildir. Emirlerin hukuki bir yapı içerisinde hareket eder, bu hukuki yapı içerisinde yapılan işlemlerin konusu suç olamaz. Aksinin kabulü ile yürütülmesi anayasal hukuk devleti ilkesiyle çelişir ve çatışır. Emirler kanuna eşit değildir fakat kanunlarla düzenlenmiştir. Emirlerin içeriği, konusu, bağlayıcılığı, aykırılığı ve sonuçları durumlara göre denetlenebilir. Yürütmenin sınırı daima kanundur bu durum hukukun üstünlüğü ilkesinden gelir. Kanunun kendisine aykırı olan bir emri hukuka uygun kabul etmesi hukuki açıdan söz konusu bile olamaz. Böyle bir durumun kabulü ve yürütülmesi hukuk sınırlarını aşmaktır. Örneğin siyaset gibi hukuktan farklı bir alana üstünlük vermek hukuku hiçe sayıp, siyaseti tanımak ve siyasete hukuktan daha fazla önem vererek siyasetin üstünlüğünü hukukun üstünde tutup, hukuk kurallarını çiğneyerek hukuk devleti ilkesinden uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Bu durum; yürütme ve uygulanabilirlik açısından pek hoş görünmez.
Emre SEVÇİN
Pazartesi - Cumartesi
08.30 -18:00
Adres: Marmara Mh. 9. Sokak Astro Rezidans A Blok No:2/32 Beylikdüzü/İstanbul
Telefon: 0 (212) 999 30 23
Yıldırım & Soy Hukuk Bürosu © Copyright 2022 | Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı: Bu site Türkiye Barolar Birliği'nin Meslek Kurallarına ve Reklam Yasağı Kurallarına tabidir. Sitenin kendisi, logosu ve içeriği, reklam iş geliştirme ve benzeri amaçlar ile kullanılamaz. Bu web sitesine link yaratmak yasaktır. Web sitemizde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir